Türkçe

Yunus Emre Enstitüsü Çin-Türkiye arasında yeni bir köprü kuruyor

criPublished: 2021-10-31 16:05:45
Share
Share this with Close
Messenger Pinterest LinkedIn

Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki diplomatik ilişkiler 50. yılına girdi. Geçen 50 yılda siyasi, ekonomik, ticari, kültürel ve diğer alanlardaki temaslar her geçen gün artıyor ve bu sayede iki halk birbirini daha iyi tanıyor.

Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping, halklar arasındaki karşılıklı anlayış için Çin tarihindeki ünlü filozoflardan Han Feizi’nin sözünü hatırlattı: “Halklar arasındaki dostluğun temeli beşeri münasebetlerdir ve bunun temeli de insanlar arasında gönül köprüleri kurmaktır.”

Çin-Türkiye ilişkilerinde kültür iletişimi önemli bir yer tutuyor. Bu iletişimin geleceğine ümitle bakılıyor.

Çin-Türkiye kültür iletişiminin en son meyvesi, bu yılın Mayıs ayında Çin’in başkenti Beijing’de açılan Yunus Emre Enstitüsü oldu. Böylece Çinliler Türkiye ve Türk kültürünü birinci elden tanıma fırsatına kavuştu. Söz konusu enstitü Çin’de ne gibi etkinlikler, eğitim faaliyetleri ve programlar düzenliyor? Gelecek 5 yılki hedefleri nelerdir? Bu sorularla CMG muhabiri Sedat Aydın, Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Tayfun Kalkan’la bir röportaj yaptı. Sayın Tayfun Kalkan, Beijing’e geldikten sonraki izlenimlerini, enstitünün çalışmalarını ve gelecekteki hedeflerini aktardı.

CMG: Sayın Tayfun Kalkan, 20 Mayıs 2021 tarihinde Yunus Emre Enstitüsü Çin’in başkenti Beijing’de geniş bir katılımın gerçekleştiği törenle resmen açıldı. Çin -Türkiye diplomatik ilişkilerinin kurulmasının 50. Yıl dönümünde Yunus Emre Enstitüsü Müdürü olarak göreve başladınız. Öncelikle kendinizden ve göreve başladıktan sonra Çin’deki izlenimlerinizden bahseder misiniz?

Tayfun Kalkan: Benim adım Tayfun Kankan Beijing Yunus Emre Enstitüsü’nün müdürlüğünü yapıyorum. Ben İzmir’de doğduktan sonra Üniversite eğitimimi İstanbul’da tamamladım ve ardından yabancılara Türkçe öğretimi alanında çalışmaya başladım ve uzmanlığımı geliştirdim. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi TÖMER’de çalıştım ve ardından yurtdışındaki ülkemizin ortak kurduğu bir üniversitede mesleğime devam ettim ve 2010 yılından bu yana da Yunus Emre Enstitüsü’nde çalışıyorum. Enstitünün Makedonya ve Arnavutluk’taki müdürlüklerini yaptıktan sonra beş yıl Ankara’da çalışıp 2020 yılında tekrar Çin’de görevlendirildim. Bir yıldır Çin’de görev yapıyorum.

2020 yılının Eylül ayında Çin’e ilk defa geldim. Beijing’e de 1 Ekim’de gelmiştim karantina döneminden sonra. İlk izlenimlerim; tabii ki Çin hakkında bir çok şeyi okuduk, izledik, gördük, duyduk fakat yaşamak bambaşka. Önceki bilgilerimize göre Çin’in hem geleneği, hem de modernizmi bir arada yaşayan bir ülke olduğunu biliyorduk, fakat bu kadar teknolojiyle iç içe geçmiş olması günlük yaşantının beni etkileyen ve şaşırtan önemli özelliklerden biri oldu. Şehirleşme çok çok hat safada ileride. Yoğun nüfusa rağmen ulaşım sistemlerinde özellikle toplu taşımacılıkta hiçbir aksamanın yaşanmaması, metro sisteminin, otobüs ve diğer toplu ulaşım sistemlerinin şehirlerarası hızlı tren ulaşım sistemlerinin gelişmişliği beni çok etkiledi.

Tabii ki bu modernleşmenin hızı ve rüzgarı altında geleneğin hala direniyor olması, gökdelenler arasında bir eski mimariye sahip tapınağın veya tapınak kalıntısının ya da bir şehir kapısı kalıntısının yaşıyor olması ayrıca çarpıcıydı, beni etkileyen unsurlardan biriydi.

Tabii ki Çin kültürü ve Çin medeniyeti 5 bin yılı aşkın derin, muazzam bir birikim, çok büyük bir coğrafya, yani bir çırpıda bunları söylemek kolay değil. Büyük bir okyanusun kenarındayız, her gün her dakika bu okyanusun damlalarını, dalgalarını keşfediyoruz. Çini ben bir okyanusa benzetebilirim, oldukça heyecan verici bir ülke.

123全文 3 下一页

Share this story on

Messenger Pinterest LinkedIn