Çin-Türkiye kültürel iletişiminin 50. Yılı
İstanbul'daki Topkapı Sarayı, Osmanlı Türk saltanatının ihtişamını yanısttığı gibi, 10 bin parçadan fazla nadide Çin porselenine ev sahipliği yapıyor. Bu porselenler, iki ülke arasında süregelen kültürel değiş tokuşun canlı örneklerinden biri.
Kadim İpek Yolu hayatın tüm alanlarında önemli kültürel unsurların uzak diyarlara taşınmasını sağladı. Çin’in çayı İran’dan, Rusya’dan geçerek Türklerin sofralarının vazgeçilmez unsurlarından biri oldu. Bugün çayın memleketi olarak Çin anılsa da, dünyada kişi başına en çok çay tüketen ülke olarak Türkiye, çay kültürüne bambaşka bir renk kattı.
Elbette İpek Yolu tek yönlü bir yol değildi. Zaman içinde Çin de Türk kültüründen, İslam, Budist ve Hıristiyan geleneklerinden ve çevresindeki bozkır halklarından etkilendi. Bugün Çincede pek çok sebze ve meyve adında görülen “Xi” karakteri, o ürünün Çin’e “Batı’dan geldiğini” ima eder. Domates (xihongshi), karpuz (xigua), brokoli (xilanhua) akla ilk gelen örnekler.
Yunus Emre Ensitütüsü Beijing’de
Çin-Türkiye kültür iletişiminin en son meyvesi, 2021 Mayıs’ta Beijing’de açılıan Yunus Emre Enstitüsü oldu.
Merkez kurulduktan hemen sonra Çinlilere yönelik ücretsiz Türkçe online kursların açılması ve interaktif etkinliklerin düzenlenmesi, Beijing’deki ilkokul öğrencilerinin Karadeniz bölgesinin halk danslarını ve Akdeniz geleneklerini deneyimlemeye davet edilmesi gibi çeşitli etkinlikler gerçekleştirdi.
Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye’nin Shanghai Başkonsolosluğu tarafından organize edilen Türk Film Haftası Eylül sonunda yapıldı.
Türk sinemasından 8 filmin yer aldığı film haftasında, sinema festivallerinden çok sayıda ödül kazanmış olan yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun Süt, Yumurta, Bal üçlemesi, Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı ve Bir Zamanlar Anadolu’da gibi yakın zaman Türk filmlerinin yanında Metin Erksan’ın Yılanların Öcü, Tolga Karaçelik’in Sarmaşık ve Tarık Aktaş’ın Nebula gibi yapımları da bulundu.
Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Tayfun Kalkan, Çin Medya Grubu’na verdiği röportajda, merkezin gelecek 5 yıllık planını anlattı.
Tayfun Kalkan, Türkiye’yi tanıtıcı kültürel faaliyetlerin gerçekleştirileceğini, aynı zamanda kültür merkezinin Çinli ve Türk aydınlar, entellektüeller ve araştırmacılar arasında bir buluşma noktası olmasınına yardımcı olacağını belirtti. Kalkan, merkezin Shanghai ve diğer şehirlerde irtibat ofisleri açmayı planladığını da söyledi.
Kritik tarihler: 1971, 1980, 1993...
1971'de Çin ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin remsen kurulmasıyla ikili ilişkiler doğru bir yörüngeye oturtuldu. 1980 yılında iki ülke arasında ilk kültürel değişim planı imzalandı, bundan sonra iki ülke arasındaki kültürel değişim kurumsallaştırıldı.
1993 yılında Çin ve Türkiye hükümetleri bir kültür anlaşması imzalayıp iki ülke arasındaki kültürel değişim ve işbirliği kapsamlı bir gelişme aşamasına getirdi. İki taraf arasında kültür-sanat, spor, basın-yayın, radyo ve televizyon alanlarında fikir alışverişi ve işbirliği arttı.
Ağustos 1973'te Shanghai Akrobasi Topluluğu Türkiye'yi ziyaret ederek renki gösteri yaptı ve zamanın Türkiye Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından kabul edildi. Aynı yılın Aralık ayında Türk kadın müzisyenler Çin'i ziyaret ederek büyük beğeni topladı. İki hükümetin teşviği ve desteğiyle Çin akrobasi, dövüş sanatları, Beijing Operası, şarkı ve dans toplulukları sırayla Türkiye'yi ziyaret etti. Türk fotoğrafçı ve halk dansları toplulukları da Çin'de bulundu.
Özellikle Çin İpek Yolu Şarkı ve Dans Topluluğu'nun Haziran 1989'da Türkiye'yi ziyaret ederek Ankara, İstanbul ve Bursa'da gösteri sunması, Türk halkının eski İpek Yolu'na dair güzel anılarını ve Çinlilere karşı dostluk duygularını bir kez daha uyandırdı.
Ekim 2010'da Ankara, İstanbul ve Kayseri'de düzenlenen "Çin’i Türkiye’de Tanıyalım" etkinliğiyle, tiyatro gösterileri, sergiler, film haftaları ve Çinli ve Türk yazarlar arasındaki iletişim gibi yöntemlerle Çin kültürü çok yönlü ve kapsamlı bir şekilde Türk halkına tanıtıldı.
2012 yılında Çin’de Türk Kültür Yılı, 2013 yılında ise Türkiye’de Çin Kültür Yılı düzenlendi. 1.700'den fazla Çinli sanatçı, Türkiye'de 40'tan fazla şehre giderek Çin kültürünün cazibesini 300.000'den fazla kişiye gösterdi.
Benzer şekilde Çin'de düzenlenen Türk Kültür Yılı etkinliği, Beijing ve Shanghai da aralarında bulunduğu 12 şehri kapsadı.
2017 yılı itibarıyla Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Okan Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi dahil dört üniversitede birer Konfüçyüs Enstitüsü kuruldu. Bu Türk halkının Çin'i daha yakından tanıması için önemli bir kanal haline geldi. Buna paralel olarak Beijing’de açılan Yunus Emre Enstitüsü de Çinlilerin Türkiye'yi anlamaları için yeni bir kanal sağlıyor.
Edebi eserler karşılıklı anlayışı derinleştirdi
Çin ile Türkiye arasındaki kültürel iletişimde edebiyat önemli bir yer tutuyor.
Nobel ödüllü Çinli yazar Mo Yan'ın "Kırmızı Sorgum" adlı (Çince: Hong Gao Liang) romanı Türkçeye çevrildikten sonra Türkiye’de en çok satan kitaplar arasına girdi.
2019 yılında Çinli yazar Yu Hua'nın "Yağmur Altında Çığlıklar" (Çince: Zai Xi Yu Zhong Hu Huan) adlı eseri dahil 8 eserin Türkçe verisyonu yayınlandı.
Buna ek olarak, Çin'deki Yilin Yayınevi ile Türkiye'deki Kırmızı Kedi Yayınevi, daha fazla Çin edebiyatı, sosyal bilimler, ekonomi bilimi ve teknolojisi eserlerinin Türk okuyucularına ulaştırılması amacıyla Türkiye'de ilk Çin-Türkiye yayın merkezini kurdu.
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Çinli okuyucuların yakından tanıdığı bir yazar. "Benim Adım Kırmızı" yazarın Çin'de en çok satan eserlerinden biri. Yazarın yaşam öyküsü ile şehir kültürünü harmanladığı "İstanbul", son romanlarından "Kafamda Bir Tuhaflık" da Çinli okurların geniş beğeni kazandı.
Ayrıca Pamuk'un Çinli yayıncısı Shiji Wenjing’in duyurusuna göre, Pamuk'un son romanı "Veba Geceleri”nin çevirisi ve baskısı da bitmek üzere. Milyonlarca Çinli edebiyat tutkunu Pamuk’un bu son romanını heyecanla bekliyor.
Öte yandan Hakan Günday, Ece Temelkuran gibi yeni nesil yazarların eserleri de Çin’de büyük ilgi görüyor. Çin’in kitap platformlarında Osmanlı tarihiyle ilgili eserlerin büyük ilgi çektiği görülüyor.
Çin ve Türkiye’nin kültür elçileri
Wang Zengshan, Çin-Türkiye kültür iletişimi tarihinde bir öncüydü. 1903'te Hui Müslümanı bir ailede doğan Wang, 1926'da Atatürk’ün önderliğindeki ulusal kurtuluş savaşına hayran kalarak eğitimine İstanbul'da devam etmeye karar verdi. Daha sonra Çin’e dönen Wang, çalışmalarına ülkesinde devam etti. 1955 yılında Türkiye'ye bir kez daha giden Wang, bir yandan İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yaparken diğer yandan Çin lokantası işletmeye başladı.
Merhum Profesör Pulat Otkan, klasik Çince bilen ünlü bir Türk Sinologdur. Araştırma alanı ağırlıklı olarak Güney ve Kuzey Hanedanları-On Altı Krallık Dönemindeki kuzey rejiminin tarihidir.Çok sayıda monografi yazan Otkan’ın çevrileri arasında "Hanshu"(Han Kayıtları,汉书),"Tarihsel Kayıtlar"(史记),"Weishu"(Wei Kayıtları,魏书)ve Lu Xun romanları yer almaktadır.
1980'lerin sonlarında Beijing Yabancı Diller Üniversitesi’nde öğretmenlik yapan Otkan, okulun ilk dönem Türkçe öğrencilerinin yetişmesine önemli katkılarda bulundu.
Okan Üniversitesi'ndeki Konfüçyüs Enstitüsü'nün dekanlığını yapmış olan Gazi Üniversitesi'nden Profesör Giray Fidan,Çin ile Türkiye arasındaki kültürel iletişime önemli katkılarda bulundu. Başka bir profesörle birlikte çevirdiği “Sun-Zi'nin Savaş Sanatı”(孙子兵法,Sun Zi Bing Fa) büyük ilgi gördü.
Çin- Türkiye kültür iletişiminin geleceği
İki ülke arasında kültürel değişimin önünde büyük bir potansiyel bulunuyor. En son Yunus Emre Enstitüsü’nün Çin’de açılması, Türkiye adına büyük bir boşluğu doldurdu.
Bir düşünce kuruluşu olan Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden uzman Murat Birhan, ÇMG’ye verdiği özel röportajda, kültürel ilişkilerin geliştirilmesinin belli bir ölçüde ekonomik ilişkilerden daha önemli olduğunu, iki ülke arasındaki kültürel iletişimin derinleşmesinin iki halk arasında karşılıklı anlayışı artırarak iki ülke arasındaki dostluğa derin bir temel oluşturacağını kaydetti.
Çin'in Ankara Büyükelçiliği'nin kültür ataşesi Shi Ruilin, 21. yüzyıla girildiğinde, iki ülke halkları arasındaki iletişimde daha hızlı ve nitelikli bir gelişme kaydedildiğine ve iki ülkenin kamuoyunda daha sağlam bir etkileşim görüldüğüne işaret etti.
Shi Ruilin şunları söyledi:
“2010 yılında Türkiye’de düzenlenen ‘Çin’i Türkiye’de Yaşayın’ başlıklı kültürel etkinlikler, 2010 Shanghai Expo'da Türkiye Pavyonu'nun özgün bir mimari yapıyla yer alması başta olmak üzere iki ülke arasında düzenlenen büyük kültürel değişim faaliyetleri halklar arasındaki karşılıklı anlayışın pekiştirilmesini sağlamış, aynı zamanda farklı medeniyetler arasındaki diyalogu ve etkileşimi de kuvvetlendirmiştir. Bugüne kadar İki ülke arasında yirmi beşer şehir, kardeş şehir ilişkisi kurmuştur. Pandemi öncesinde Türkiye’ye gelen Çinli turist sayısı 42 bini aşmıştır. Bu bir dizi beşeri ilişkilerin önemli sonucu Çin ve Türkiye stratejik işbirliği ilişkisinde sağlam bir kamuoyu oluşturulmasıdır.”
Salgın sonrası turizm alanındaki değişimin yeniden artması, kültürel ilişkilere de ivme kazandıracaktır.
Diğer yandan iki ülkenin medya organlarının doğrudan haber sahalarından bilgi edinmeleri de iki halkın birbirini aracısız ve doğrudan tanıması bakımından kritik önem taşıyan bir husus. Çin tarafı, resmi haber ajansı Xinhua, devlet televizyonu CCTV, uluslararası radyosu CRI aracılığıyla Türkiye’de yerinden haber çalışmalarını sürdürmektedir. Türkiye’nin resmi ve özel haber ajansları ve medya organlarının da ileride, dünyanın ikinci ekonomisi Çin’deki siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmelere daha yakın ilgi göstermesi beklenmektedir.